Güç, Kontrol ve Vatandaşlık: Düz Kelepçe Kimlere Takılır?
Bir siyaset bilimci olarak toplumsal düzenin en temel meselelerinden birinin güç olduğunu bilirim. Güç, yalnızca devleti yönetenlerin değil, her bireyin gündelik yaşamında yeniden ürettiği bir ilişkidir. Düz kelepçe bu ilişkide sıradan bir araç değil, iktidarın görünürleştiği bir semboldür.
Kimin kime kelepçe taktığı, aslında hangi bedenlerin iktidar tarafından “tehlikeli” ya da “uysal” olarak kodlandığını gösterir.
Peki, düz kelepçe kimlere takılır? Bu sorunun cevabı, hukukun satır aralarından çok, siyasetin zihin haritasında gizlidir.
İktidarın Görünür Eli: Güvenlik ve İtaat Üzerine
Her düz kelepçe, bir güç ilişkisinin maddi tezahürüdür.
Modern devlet, meşruiyetini “güvenlik” üzerinden kurar. Güvenlik söylemi, vatandaşın rızasını üretmek için kullanılır; çünkü hiçbir ideoloji, güvenlik kadar güçlü bir gerekçeye sahip değildir.
Kelepçe takmak, yalnızca bir kişinin eylemini sınırlamak değildir — aynı zamanda devletin otoritesini somutlaştırmaktır.
Bu noktada Michel Foucault’nun “disiplin toplumu” kavramı devreye girer.
Foucault’ya göre modern iktidar, bireyi gözlemleyerek değil, onu “normal” kılarak yönetir. Düz kelepçe de bu normalleştirici gücün bir aracıdır: kimliğe, sınıfa ya da davranışa göre değil, sisteme göre “sapma” gösteren herkese takılabilir.
Bir protestocuya da, bir suçluya da, bir muhalife de takılabilir.
Yani kelepçe, adaletin değil, düzenin sembolüdür.
Hukukun Sınırında, Siyasetin Kalbinde
Hukuken düz kelepçe, “zor kullanma yetkisi” çerçevesinde uygulanır.
Ama siyasal anlamda, bu eylem bir “sınır ihlali”dir.
Devlet, gücünü korumak için bazen hukuku kendi söylemine göre yeniden yorumlar. Kelepçenin takıldığı bilek, çoğu zaman yasayı değil, otoriteyi temsil eder.
Bu nedenle, kelepçenin kime takıldığı değil, kimin taktığı önemlidir.
İktidarın elinde kelepçe, bir “adalet aracı” olmaktan çıkar, “itaat çağrısı”na dönüşür.
Erkek Bakışı: Strateji, Güç ve Kontrol Arzusu
Erkek egemen siyasal kültürde düz kelepçe, stratejik bir güç gösterisidir.
Devletin eril dili, “otorite”yi koruma, “disiplini” sağlama ve “tehditleri” bertaraf etme söylemleriyle örülüdür.
Erkek siyasetçi, kelepçeyi yalnızca güvenliğin değil, kontrolün sembolü olarak görür.
Bu kontrol arzusu, siyasal gücün biyolojik bir izdüşümü gibidir.
Erkek figür, kamusal alanda düzen kurar, ihlali bastırır ve kaosu dizginler.
Bu, yalnızca fiziksel bir müdahale değil, ideolojik bir anlatıdır: “Devlet, güçlü babadır.”
Kelepçe, bu babalığın soğuk ve somut ifadesidir.
Erkek bakış açısından, düz kelepçe; iktidarın sürekliliğini sağlayan bir araçtır.
Fakat bu araç, aynı zamanda siyasetin “şiddetle” kurduğu gizli ilişkiyi de açığa çıkarır.
Kadın Bakışı: Demokrasi, Katılım ve Empati
Kadın siyaset perspektifinden düz kelepçe, sistemin sınırlarını sorgulamanın aracıdır.
Kadın, siyasal gücü kontrol etmek yerine paylaşmayı, cezalandırmak yerine anlamayı tercih eder. Demokratik katılım anlayışı, kelepçeyi değil diyaloğu savunur.
Bir kadın lider için “kelepçelemek”, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sembolik bir şiddettir.
Kadın bakışı, toplumsal düzeni korkuyla değil, güvenle kurmayı önerir.
Bu nedenle düz kelepçe, kadın siyasetinde “yönetim başarısızlığının” bir göstergesi sayılır.
Bir birey bileklerinden bağlandığında, aslında toplumun bir parçası sessizleştirilmiş olur. Kadın siyaset, kelepçeyi çözmeyi, erkek siyaset ise takmayı bilir.
Kurumlar, İdeoloji ve Vatandaşlık
Düz kelepçe kimlere takılır sorusunun cevabı, doğrudan ideolojik bir tercihi yansıtır.
Bir ülkede muhalifler, gazeteciler, sanatçılar ya da öğrenciler kelepçeleniyorsa, o toplumda hukuk değil ideoloji konuşuyordur.
Kurumlar, iktidarın araçsallaştırdığı bir düzene dönüşmüşse, vatandaşlık da “şüpheyle ölçülen” bir kimlik haline gelir.
Kelepçenin takıldığı kişi değil, onu haklı gören zihniyet önemlidir.
Çünkü bu zihniyet, toplumsal rızayı yeniden üretir.
“Suçlu olmasaydı, kelepçe takılmazdı” cümlesi, yalnızca bir yargı değil, iktidarın dilinin bireydeki yankısıdır.
Vatandaşın Bileği, Devletin Sembolü
Siyasal analiz açısından, kelepçe bir güç sembolüdür ama aynı zamanda vatandaşlık bilincinin testidir.
Bir vatandaş, kelepçelenen birine bakarken ne hissediyorsa, o toplumun demokrasi düzeyi de oradadır.
Eğer sessizlik varsa, korku hâkimdir; eğer sorgulama varsa, umut hâlâ canlıdır. Kelepçenin takıldığı bilek, devletin kendi vatandaşına duyduğu güvenin aynasıdır.
Düşünmeye Değer Sorular
– Kelepçe gerçekten suçun simgesi midir, yoksa iktidarın sınır çizme biçimi mi?
– Erkeklerin güç odaklı siyasetiyle kadınların katılımcı vizyonu bir araya gelse, kelepçe hâlâ gerekli olur muydu?
– Devletin vatandaşına duyduğu güven ne zaman şüpheye dönüşür?
– Kelepçelenen kişi mi, yoksa sessiz kalan toplum mu daha çok zincirlenmiştir?
Sonuç: Düz Kelepçenin Siyaseti, Bilekten Kalbe Uzanan Zincir
Düz kelepçe kime takılır sorusu, aslında “kim korkutulur?” sorusudur.
Devletin elindeki kelepçe, vatandaşın zihnindeki özgürlükle yarışır.
Bir toplum, kelepçenin soğuk metalinde kendi sessizliğini buluyorsa, orada güç adalete değil, itaate hizmet ediyordur.
Gerçek siyasal olgunluk, kelepçeyi değil, diyalogu seçebilmektir.
Çünkü demokrasinin özü, bilekleri bağlamakta değil; elleri uzatabilmektedir.